GAZZE ISLAK VE ÇAMURLU


GAZZE ISLAK VE ÇAMURLU

"Gazze ıslak ve çamurlu” başlıklı bir haber yanıp sönüyordu ekranda. Arka planda balçığın üzerindeki şiltelerde uyumaya çalışan çocuklar vardı. Soğuktan mı korkudan mı bilinmez. Birbirlerine iyice sokulmuş uyumaya çalışıyorlardı. Sonraki görüntüdeyse suların içinde çıplak ayak yürüyen birisi vardı. Kahverengi çamurlu suların içinden üşüyerek geçiyor, belli ki yemek bulmaya gidiyordu.

Ayşen bu haberi fark etmedi bile. Halbuki bu konuda oldukça hassastı. Fakat telaşlı ve yoğun bir gündü. Zaten televizyonu izleyen kimse de yoktu. Sabah çocuklar servisi beklerken açmış olmalıydı. İş telaşından kapatmak aklına bile gelmemişti.

Telaşının sebebi evde günlerdir devam eden temizlikti. Kışa girmeden önce dip köşe hararetli bir temizliğe başlamış, her yere el atmıştı. Çekmeceleri, bazaları, dolapları hem temizlemiş hem de sadeleştirmişti. İyi durumdakileri ihtiyacı olanlara vermiş, kullanılmayacak ne varsa hepsini elden çıkarmıştı. Bu temizlik ve sadeleşme yorucu olsa da aslında iyi gelmişti. Üç gündür süren temizlik bugün yıkanan halılarla devam ediyordu. Yazdan kalma bu sıcak günde terasın tadını çıkaran halılar olmuştu. Artık rengi solan çiçeklere inat capcanlı çiçek desenleriyle serilmişlerdi yere. Onlara yün yastık ve yorganlar da katılmışlardı.

Ayşen ve ailesi İstanbul’a uzun zaman önce taşınmışlardı. Memleketlerinin keskin soğuğu gibi değildi buranın soğuğu, daha ılıman bir iklimi vardı. Buna rağmen Ayşen yün yorganlarından vazgeçememişti. Zaten sonraları doktorlar da bunun daha sağlıklı olduğunu söylemeye başlamışlardı. Bu da ona muhafaza şartları zor olsa da devam etme motivasyonu sağlamıştı.

İşlerinin arasında bir de yemek telaşının olmaması içini rahatlatıyordu Ayşen’in. En yakın arkadaşı Seda akşam yemeğine davet etmişti. Seda’yla seneler önce bir veli toplantısında tanışmışlardı. Sonraları eşler ve çocuklar da çok iyi arkadaş olmuşlardı. Bugün de okuldan direkt oraya geçecekti çocuklar. Gerçekten dostluk insanın yükünü hafifleten bir şeydi. Bu yoğunluğun, yorgunluğun üzerine nasıl iyi gelmişti bu teklif.

Ayşen akşam yemeğine yetişmek için bir oraya bir buraya koşuyordu. İşini bitirmiş, yorgunluk çayı hayali kurarken eşi gelmişti bile. Temizliği bitirmenin verdiği ferahlıkla arabaya bindi. Kendi kendine “Çayımı da orada içerim artık.” dedi. Epey yol almışlardı ki hava bozmaya başladı. Sabahtan beri bulutsuz olan gökyüzünde kara bulutlar toplanmıştı. Şakır şakır yağmur yağıyordu. Ayşen neye uğradığını şaşırmıştı. İşlere öyle dalmıştı ki yağmur yağacağı sinyalini görmemişti. Eve geri dönmeyi düşünseler bile artık çok geçti. Eşi “Belki bizim oraya yağmamıştır, sıkma canını böyle!” diye teselli vermişti. Fakat halı ve yorganların ıslanmış görüntüsü gözlerinin önüne gelmişti bile. O an içinden ağlamak geçti Ayşen’in. Mutluluğu ve rahatlamışlık hissi gitmiş, suratı asılmıştı. Arkadaşı kapıyı açar açmaz yüzündeki keyifsizliği anladı. Sarılırken çaktırmadan sordu arkadaşına.

- Canım iyi misin? Kötü bir şey yok değil mi? Yoksa Ali abiyle mi tartıştınız, ne oldu böyle?

- Yok yok tartışmadık. Onca emeğim çöpe gitti, ona bozuldum.


Sonra durumu kısaca özet geçti. Arkadaşı “Canını sıktığın şeye bak! Yarın çocuklar okula gidince yardıma gelirim, hallederiz birlikte” dedi. Arkadaşının desteği içini ferahlatmıştı. İyi ki böyle bir arkadaşı vardı. Kendisi de ihtiyaç durumunda desteğini arkadaşından esirgemezdi.

Yemekten sonra çayla beraber yediği tatlı da keyfini iyice yerine getirdi. Çay içerken söz Tahir abinin Mısır gezisine geldi. Tahir abinin seyahati turistik değildi. Bir dernekte gönüllü olarak çalışıyordu. Mısır’ın Refah Kapısı’ndan Gazzeli kardeşlerimize yardım ulaştırmaya çalışmışlardı. Konunun hassasiyeti yüzünden olabildiğince yumuşatarak anlatmaya çalışmıştı gördüklerini Tahir abi. Anlatırken ara ara duraksayıp yutkunuyordu. Detaya girmek istemediği o kadar belliydi ki...

-Tüm ülke yıkılıp moloz yığınına dönmüş. Enkazın getirdiği kaos, halkı en az savaş kadar zorluyor. Şimdi buna bir de yaklaşan kışın zorlu şartları eklendi. Zaten yiyecek ve barınma kıtlığı yaşayan halk şimdi de donma tehlikesiyle karşı karşıya. Kamplardaki yetersiz ve sağlıksız yaşam şartları kışı atlatacak imkanı sunamıyor. Derme çatma çadırlar, kara ve yüksek yağışlara dayanacak gibi değil. Zaten yıkıcı ve travmatik kayıplar yaşayan halkı bir de bu yıpratıcı süreç bekliyor.

Sokaklarda başıboş dolanan küçücük yetimlerden bahsedemedi bile.
Açlıktan ve ilaç kıtlığından ölen insanlardan da… Ama duydukları yetmişti Ayşen’e. Gözleri elindeki bardağa takılmıştı, utancından başını yukarı kaldıramıyordu. Avucuna tam oturan ince belli bardağı daha fazla sıkmaya korktu. Ne yapıyordu böyle? İnsanların çadırlarını altından çamur akarken o yağmurda ıslanan yünlerine, halılarına yanıyordu. Üstelik istese tekrar tekrar yıkayacağı suyu varken. Oysa onların evleri gibi su kanalları, kanalizasyon sistemleri ve alt yapıları da harap olmuştu. Değil yorgan yıkamak tuvalete gitmeleri bile işkence olmalıydı. Bu şartlarda hayata tutunmak gerçek bir başarıydı. Bu şartlara rağmen tek bir videoda şikayet duymamıştı. Bölgeden gelen videolar genel itibariyle mücadele ve tebessüm doluydu. Bidon bulamadıkları için bağladıkları poşetlerle su taşıyorlardı. Bisiklet tekerleğinden dikiş makinası, çamurdan ekmek fırını yapmışlardı. Hatta yarısı göçmüş çatısız evini temizleyip kek yapanı bile vardı. İnanılması güç ama tüm bunlara rağmen mutlu olmayı başarabiliyorlardı. Sevdiklerini, evlerini, rutinlerini kaybetmelerine rağmen tebessümlüydüler. Oysaki şikayet etmek için yeterince nedenleri de vardı. Ve bu şikayetler çok haklı şikayerlerdi. Fakat onlar şikayet yerine şükre tutunmuşlardı. Şartlar zorlaştıkça onlar şükretmiş, tebessümlerini kaybetmemişlerdi.

Ayşen oturup ağlamak istediği probleminden şimdi öyle utanıyordu ki. Tüm yol boyunca söylenmiş durmuş suratını asıp oturmuştu. İnsanlar Gazze’de ailelerini, evlatlarını kaybediyorlardı. Evlerini, içindeki yaşanmışlıklarla beraber kaybetmelerine rağmen tebessüm edebiliyorlardı. Onların tebessümlü ve güçlü duruşlarına karşı kendisi nasıl duruyordu? Motivasyonunun bu kadar çabuk ve basit bir şey için düşmesi onu gerçekten üzmüştü.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: İnsan asıl problemini dert edinmediğinde sahte problemler edinir.

Her insanın problemleri vardır, kimisinin ailesinde, kimisinin işinde… Hayatın getirdiklerine karşılık bir de insanın kendi seçtiği problemler vardır. Bazen o konuları gözünde büyüttükçe büyütür. Oysaki o gözünde büyürken asıl problemi görünmez olur. Belki de çözdüğünde onu güçlendirecek, daha dayanıklı, daha mutlu ve başarılı olmasını sağlayacak o problemden uzaklaşır.

Bilseydi insan asıldan uzaklaşırken mutluluğundan da uzaklaştığını, sahte olanı seçer miydi kendine problem diye? Kafesteki bir fare gibi koşsa da aslında bir yere gitmediğini… Hep yerinde saydığını… Hatta problemlerinin büyüyerek geri döndüğünü… Hem de tüm yorgunluğuna, çabasına rağmen. Uykusuz geçen gecelere, keyifsiz karşılanan yeni güne rağmen.

Bilseydi insan o kabul etmek istemediği problem aslında ona iyi gelecek. Başı acı olsa da önündeki dik yokuşu düşe kalka tırmanacak. Canı yansa da sonra o yokuş güzelleşecek, keyif verecek. O zaman oyalanır mıydı sahte olanla? Yoksa yönelir miydi asıl olana?

Acı bir deneyimle de olsa hatırlamıştı Ayşen bu gerçeği. Tepkisinden utanmıştı ama ders de çıkarmıştı. Sonuçta ne olmuştu ki? Yaşadığı bu durum sahiden o kadar önemli miydi? Yağmurda ıslanan yünler ona karalar mı bağlatacaktı? Sahi, neyi görmek istememişti Ayşen? Hangi asıl problemini kaçırmıştı gözden? Şimdi hayatındaki önem sıralamasını yeniden gözden geçirme vakti!

Göz çekip göremediğimiz yerlere tekrar bakabilmek dileğiyle…

 ===   
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 


Yahya Hamurcu



15 Yorumlar

  1. Figen Ekame26.10.2024 17:27

    Yediğimizden içtiğimizden utanır haldeyiz…
    Boğazları düğüm düğüm eden bir yazı…
    Bizler unutsak da GAZZE diye bir zulüm var bu dünyada tüm dünyanın gözü önünde yaşanan…

    YanıtlaSil
  2. Herkesin yapması gereken bir sonuç değerlendirmesi,; Gazze bu halde iken ben nelerle dertleniyorum?

    YanıtlaSil
  3. Acaba hangi sahte problemlerimize gerçekmiş gibi tepki verdik? Ve gerçek olanlardan adım adım uzaklaştık... Gazzeden öğreneceğimiz daha çok şey var...Kaleminize sağlık...🍀

    YanıtlaSil
  4. Şimdi hayatındaki önem sıralamasını yeniden gözden geçirme vakti...
    Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Problemleri ve sıralamaları doğru algılayanlardan olmak ümidiyle
    anlamlı yazınız için teşekkürler

    YanıtlaSil
  6. Şimdi hayatındaki önem sıralamasını yeniden gözden geçirme vakti! Elinize emeğinize sağlık çok güzel bir yazı

    YanıtlaSil
  7. Hakiketen önem sıralamasını yeniden gözden geçirme vakti!

    YanıtlaSil
  8. Gazzenin yaşadığı bu ağır sınava şahit olmak ne kadar zor. Dualarımızda kalbimizde hep var olacak. Rabbim desteklemzese ne olur halimiz..Hamdolsun Rab bime iyi ki var...

    YanıtlaSil
  9. Duygu Desticioğlu28.10.2024 07:31

    gerçek problemi dert edinmediğinde sahte problemler dert gibi gelir... insan sahte de oyalanır, kendi küçük bile sayılmayacak problemini dert gibi görür. büyür de büyür. derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur...

    YanıtlaSil
  10. Ayşe Budak28.10.2024 19:31

    İnsanı kendine getiren bir yazı... Problem gerçek değilse hem zihnem hem de fiziksel olarak oyalıyor.

    YanıtlaSil
  11. Kaleminize sağlık 🌹

    İnsana hayatın gerçek anlamından uzaklaştıran ne çok şey var.
    Gözümüzün önündeki gerçekleri dahi göremeyecek kendi sahte problemlerimizle kendimizi yiyip bitirdiğimiz bir ömür geçiyor .
    Gerçeği hayatımıza almak ümidiyle…

    YanıtlaSil
  12. Allah hepimize gerçek problemleri cozebilmeye nasip etsin. Çok şeyi düşündüren bir yazı. Kaleminize sağlık 🌿

    YanıtlaSil
  13. Problemleri buyutmeden görmek ne kadar Güzel bir şey

    YanıtlaSil
  14. İnsan kendi hayatına dalıp küçük pencereden bakınca büyük manzarayı göremiyor. Ne kendi ihtiyacını ne başkalarınınkini giderebiliyor. Oysa ki o büyük manzara öyle güzel ki. Acısıyla tatlısıyla çok güzel, çünkü gerçek. Gerçekten göz çekmemek dileğiyle...

    YanıtlaSil
  15. Etrafımızı sarmış tüm sahteliklerden kurtulup gerçeğe yaklaşmak, yaşamak ümidiyle…Emeklerinize sağlık☘️

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski