BEZ BEBEK

BEZ BEBEK

Nazan’ın gözlerine bakarken içi titriyordu sanki. Öyle çok heyecanlanıyordu ki adeta kalbi yerinden fırlıyordu. Simsiyah uzun saçları, zeytin gibi gözleri, bembeyaz teniyle bir bebeği andırıyordu. Girdiği her yerde güzelliğiyle konuşulurdu Nazan. Mert ise uzun boylu, karizmatik, eğlenceli bir delikanlıydı. Arkadaşları arasında çok sevilen, ortamların aranan insanıydı. Mert üstün yetenekleriyle kızları hemen etkilerdi. Popüler olmaya alışkındı.

Ancak bu defa işler öyle yürümemiş, alışık olduğu ilgiyi görememişti. Nazan onu reddettikçe daha çok üzerine düşmüş, aylarca peşinden koşmuştu. Sonunda Nazan’ı görüşmeye ikna etmişti. Henüz üç ay bitmeden gösterişli bir evlilik teklifi yapmıştı. Nazan da sevinçle kabul etmişti. Açıkçası gördüğü ilgiden çok memnundu. Sosyal medyada her anını paylaşıyordu; evlilik teklifi, yüzüğü, isteme, söz merasimi, düğün alışverişleri… Tüm çevreleri süreçten haberdardı. Bekarlığa veda partilerinden sonra gösterişli bir düğün yaptılar. Her şey dört dörtlük olmalıydı. “Sonuçta insan bir kere evleniyor.” klişesi ile kendilerini haklı çıkarıyorlardı. Evlerinde neredeyse hiçbir eksikleri kalmamıştı. Bütün detaylar, aksesuarlara kadar ailelerin desteğiyle tamamlandı. Çünkü her ikisinin ailesi de çocuklarının mutluluğu için seferber olmuştu.

Tüm bu süreçler bitip gerçek hayatla yüzleşinceye kadardı her şey. Evcilik oyunu bitmiş, sorumluluk alma üzerine kurulmuş olan gerçek evlilik başlamıştı. Evin kirası, suyu, elektriği, pazar alışverişi derken… Eksi bekar günlerin, gezme tozmaların yerine misafir ağırlamanın bedelleri gelmişti. İşten yorgun argın gelip yemek, temizlik yapmak gerçekten zordu. Şimdi sosyal medyada çeşit çeşit poz veren o bakımlı ve mutlu kişilerden eser kalmamıştı. 

Üstüne üstlük birkaç ay sonra Nazan hamile kalmıştı. Riskli gebelikten dolayı işi bırakmak zorundaydı. Tam daha çok ilgiye ihtiyacı olduğu dönemde Mert terfi etmiş ve işleri iyice yoğunlaşmıştı. Nazan en başından beri alıştığı ilgiden daha fazlasını istiyordu. Oysa Mert iş çıkışı iki kafa dağıtmak için arkadaşlarıyla takılmak istiyordu. Hafta sonları balığa gitmek, kankalarıyla maç izlemek istiyordu. Nazan Mert’in arkadaşlarına düşman olmuştu.

Bu şikayetler Mert’i evden daha da uzaklaştırıyordu. Nazan çok mutsuzdu. O mutsuz oldukça ve Mert’ten beklentileri yükseldikçe hayat arkadaşı kaçıyordu. Nazan, kendini oynanıp bir kenara atılmış bir bez bebek gibi hissediyordu.

Eski heyecanlarını kaybetmişlerdi sanki. “Evlilik aşkı öldürüyor.” diyorlardı, galiba gerçekti! Kısa zaman sonra sesler yükselmeye, sık sık tartışmalar yaşanmaya başladı. Nasıl oluyordu da bulutların üzerinde başlayan ilişkiler evlenince yere çakılıyordu? Bir süre daha “Biz çok mutluyuz.” imajı için sahte paylaşımlar devam etti. Ancak üzerinden sekiz ay geçmişti ki büyük bir kavga yaşanmıştı. Nazan evi terk etmiş, boşanma kararı almışlardı. 

Peki, gerçekten bir yuva kurabilmişler miydi ki şimdi ayrılık kararı alıyorlardı? Yoksa zaten hiç aile olamamışlar mıydı?

Eski zamanlarda yapılan evliliklerin çok daha uzun ömürlü olduğu görülüyor. Peki, nasıl oluyor da bin bir uğraşla kurulan evler dağılmak zorunda kalıyor? Neden evlilikler evcilik oyununa dönüyordu? Küçükler oyun oynarken “Küstüm ben oynamıyorum.” derdi ya hani! Günümüzde neredeyse evliliklerin bitirilmesi bu kadar kolay hale geldi. Pamuk ipliğine bağlı ilişkiler, ceviz kabuğunu doldurmayacak sebeplerle bitme noktasına geliyor. Bu kadar büyük hevesle başlayan ilişkiler neden adliye koridorlarında sonuçlanıyor? Peki, ama neden? Zaman mı değişti yoksa insanlar mı?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; Bir ilişkide esas olan şey dengedir.

Verilen yanlış tepkiler, kişileri dengeden uzaklaştırır. Hatalı davranışlar devam ettiği sürece ilişkiler bitme noktasına gelir. Gerçek bir aile olmak için ortak hedefler, ortak beklentiler ve sorumluluklar gerekir. Tüm bunların başında ise gerçek bir ilişkide ihtiyaç giderme vardır.  İnsanların bireyselleştiği, “Sen sensen, ben de benim!” dediği, sadece kendi istek ve beklentilerini önde tuttuğu bir ilişkide ne kadar mutlu olunur, nasıl yuva kurulur?

Hayatımızı bir bez bebek gibi birilerinin elinde oyuncak etmeden önce seçimlerimizi doğru yapmanın stratejilerini öğrenmeliyiz.

“İyi”ye varmanın yolu bu olsa gerek.

===

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.


 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

Yahya Hamurcu



15 Yorumlar

  1. Anlık heycanlar, istekler insanın dengesini bozup kötüye götürüyor. Dümeni bırakınca sürüklenip gidiyor.. İnsanın kendini tanıması ve ne istediğini bilmesi, ihtiyacını ayırt edebilmesi çok kıymetli. Çok güzel ve anlamlı bir yazı olmuş emeklerinize sağlık 🍀

    YanıtlaSil
  2. Herşey başladığı gitmiyor insan işin başında asıl ihtiyacı olan kısmı değilde daha köpük kaymak kısımlara bakıyor...

    YanıtlaSil
  3. Herşeyde denge.
    İnsan ihtiyaç gideren olmalı ama dengeden çıkmamalı, kıvamı koruyabilenlerden olmak ümidiyle

    YanıtlaSil
  4. FİGEN EKAME30.11.2024 20:07

    İnsanın hedefleri ve amacı yoksa, o zaman birinden gelecek ilgiye çok muhtaç oluyor. Halbuki hedeflerin olunca albenin oluyor ilişkide ve sen istemesen de ilgi gösteriliyor. Keşke bu matematiği kavrayabilsek... Ve kimsenin oyuncağı etmesek kendimizi...

    YanıtlaSil
  5. Sibel Basılgan30.11.2024 21:55

    Kaleminize sağlık gerçek aile olanların sayısının artması ümidiyle 💐 Kaleminize sağlık ☺️

    YanıtlaSil
  6. Herşey denge üzerine kurulu hafif kaymalar, hatalar, yanlışlar az gayretle düzeltilebilirken aksi hareket tamiri mümkün olmayan sonuçlar doğurur

    YanıtlaSil
  7. Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı olmuş 🌸

    YanıtlaSil
  8. Ayşe Budak2.12.2024 10:07

    İnsan imkanları olduğunda mutlu olacağını zannediyor. Ama evlilikte en önemli nokta birbirinin eksiğini tamamlıyor olmak. Yoksa aynı evi paylaşmak zorunda kalan iki insana dönüşüyor. Sadece evlillikte değil bütün ilişkilerimizde de geçerli bu. Elinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  9. İlişkilerde dengeyi bulmak ve korumak ne kadar da kıymetli 🌸 gösteriş değil sadelik, aşırılık değil samimiyetli ölçülü olmak uzun ömürlük ilişkileri beraberinde getiriyor

    YanıtlaSil
  10. Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı olmuş❣ İlişkilerimizde ihtiyaç görenlerden olabiliriz inşallah:)

    YanıtlaSil
  11. İnsan doğru zannettiği yanlışlar hayatını cıkmaz sokağa cıkarır.

    YanıtlaSil
  12. Kaleminize sağlık 🌹

    Her şeyin tas tamam olmayacağı bir hayatta nasıl her şeyi eksiksiz hale getirmeye çalışıyoruz. Oysa çok basitti . Eksiklik olacaktı ki o eksiklikle marifetler artsın , çözümler üretilsin . Seçimlerimizi ihtiyaçlarımıza uyumlandırmak , asıl önemli olan buydu ama sahte isteklerimizle yanılmayı seçtik.

    YanıtlaSil
  13. hayatın en önemli sırrı denge. elinize sağlık

    YanıtlaSil
  14. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  15. İnsan neden her elini attığı şeyde mutlu olmak ister ki.. hayatta her şey fayda vermek üzerine iken..

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski