VALİZE SIĞMAYANLAR
Bir avuç leblebi ile çıktı
merdivenlerden. Diğer elinde havlu ve ballı zencefilli çay. Akşam ezanı öncesi,
tavan arası huzurlu ve durağan. Evdeki herkes uyuyor, annemi uyku tutmamış.
Açtım bir paket kuruyemiş de ben. Oturduk üç beş dakika diye, üç beş dakikayı
üç beş saat kovaladı. Mecazen değil, gerçekten kovaladı, çünkü bir an olsun
durmadı. Sabah gideceğimi bildiği halde, bir salise bile yavaşlamadı yelkovan.
Maziyi konuşmaktan zamanı, mekanı şaşırdım. Duygular hiç durmadan şekil
değiştiriyordu. Ya buz gibi bir hava hâkim oluyor ortama ya da gülmekten
gözlerimiz yaşarıyordu. Bizi buz gibi yapan konu ise ayrılıktı.
Kafam efsunlu olsa da mevzuyu dağıtmak lazımdı. "Çıkar şu polar
pijamaları anne, ev sıcacık hala üşüyor musun?" dedim. Unutmuştum halbuki
annem üzüldüğünde daha çok üşürdü. Aslında o hep üşürdü. Trombositleri düşükmüş
onu bahane ederdi. Ben çocukken daha kalın giyinirdi evin içinde. Demek ki o
zamanlar mutluluğunun da trombositleri düşükmüş çünkü daha çok üşürdü.
Ne kadar istemesem de ayrılık
zamanı gelmişti. Sabah olmuş, annem çoktan çayı demlemiş, uçak saatim
yaklaşmıştı. Bir yere gitmek gibi değildi bu, derin bir hüzündü. Biraz sonra
kapıdan çıkarken bir uzvumu da kesip bırakmam gerekiyormuş gibi hissediyordum.
Annemden hiç ayrılmamıştım ki, başka bir şehirde onsuz hiç nefes almamıştım. Bu
başka bir şehir de değil, hiç bilmediğim bir ülkeydi. İstediğim zaman çıkıp
gelemeyecektim, akşam yemeğimi annem pişirmeyecekti, koltukta uyuyakaldığımda
yatağıma götürmeyecekti. Her şeyi kendim düşünmem gerekecekti. Bir karar
vermiştim vermesine ama bunu taşımaya gücüm yoktu. Son güne kadar da gücümün
olmadığını bilmiyordum. İş ciddiye binince tüm sahneler gözümün önünde
canlanmaya başladı. Ya hasta olursam? Ya annemi çok özlersem? Ya beceremezsem?
Aklımdaki sorular bitmiyor, kaygım gitgide artıyordu. Artık dönüşü yoktu, zor
da olsa bunu deneyimleyecektim.
Gözüm kapının yanındaki valizime
takıldı, onu bile annem hazırlamıştı. Elimi sıcak sudan soğuk suya sokmaz, neye
ihtiyacım varsa önceden hallederdi. İşten geldiğimde yemeğim hazır, çayım
demlenmiş olurdu. Bir hafta boyunca ne giyeceksem hepsini ütüler, günler
öncesinden hazır ederdi. Vitaminlerimi içmeyi bile annem hatırlatırdı. Doktor
randevularımı önceden alır, hastaneye benimle gelirdi. Şimdi her biri için ayrı
ayrı bilinç vermem gerekecekti.
Nihayet varmıştım, işlemler
sonrası havaalanından çıktım ve eve doğru yola koyuldum. Biraz yorgun ve halsiz
hissediyordum. Ne de olsa duygu yüklüydüm ve bu beni sandığımdan daha çok
yormuştu. Yarım saatlik araba yolculuğu sonrası eve vardığımda biraz dinlenmek
istesem de annemi dinleyip önce valizimi açtım. İçinde buzdolabına koymam
gereken gıdalar vardı. Hepsini yerleştirdim, kıyafetlerimi ayırdım, daha sonra
düzenlemek üzere bir kenara koydum. Bir şeyler atıştırdım ve her zaman olduğu
gibi koltuğun üzerinde uyuyakaldım, bu sefer yatağıma götüren olmadı.
Ertesi gün evin eksiklerini almak
için markete çıktım. Tabi beni bekleyen hazır bir sofra ve taze demlenmiş çay
yoktu. Ne alacağımı da bilmiyordum tek bildiğim şey eve güzel bir temizlik
yapmam gerektiğiydi. Marketten annemi aradım, tek tek almam gerekenleri
öğrendim. Akşam yemeği için de birkaç öneri aldıktan sonra malzemeleri temin
edip eve döndüm. Temizliği iyi kötü hallettim ama ne zormuş! Daha silemediğim
camlar ve küçük oda gözümün içine bakıyor. Bugünlük bu kadar diyerek yemek
hazırlığına başladım. Yine annemi aramam gerekiyor, çünkü nasıl yapacağımı
bilmiyorum. Görüntülü arıyordum hem tarif ediyor hem de yanımda gibi
hissediyordum. Derken günler böylece geçip gidiyor ve işe başlayacağım güne
geliyordum. Bu kez hem işe gidip hem de ev işlerini halletmem gerekiyordu.
Sadece evle ilgilenirken iyiydi, şimdi hepsini bir arada nasıl yapacağımı
bilmiyordum. İlk haftalar dışardan söylüyordum, temizlik için birilerini
ayarlıyordum ama olmuyordu. Sürekli bir dağınıklık ve gerginlik içindeydim.
İşlerim yetişmiyor yetişmedikçe daha çok stres oluyordum. Her yapmam gereken
işte annemi arıyor olmak da bir süre sonra canımı sıkıyordu. “Neden?”
diyorum sürekli kendi kendime: “Neden bu zamana kadar tüm bunları öğrenmemişim ki?”
Her işini başkaları yaptığında kişi rahatlık tuzağına düşer. Kendisinden
beklenen pratikliği ve çözüm marifetini kaybeder. Bizler de çocuklarımızı
yetiştirirken onları rahat ettirmeye çalışırız çoğu zaman. Farkında olmadan
onların marifetsizleşmelerine sebep olabiliyoruz. Çalışan, her işini
kendi halledebilen çocuk daha güçlü, özgüvenli ve mutlu bir birey oluyor oysa ki.
Çocuklarımızı özgürleştirebilmek
dileğiyle…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?