ÇOK ŞÜKÜR

 



ÇOK ŞÜKÜR

Meryem, kızının doğum günü için mükellef bir sofra kurmuştu. Her şey hazırdı, geriye bir tek salata kalmıştı. Hepsi tamamlanınca şöyle bir masaya baktı, evine baktı. Birkaç dakika çocuklarının neşesini izledi. "Çok şükür!" dedi içinden, "Çok şükür... Zorluklar yaşasak da bize verilenlere ve verilmeyenlere çok şükür!"

Sofrada her şey ölçülüydü. Eskiden olsa böyle mi kurardı? Masada birçok çeşit fazlaca da olsa yeterli gelmezdi gözüne. Yaptıkça yapar, çeşidi arttırdığı gibi miktarı da arttırırdı. Herkes çatlayana kadar yiyecek olsa dahi yine artar, bazı tabaklara el sürülmezdi. Ama artık öyle değildi sofraları.

Meryem’in sofralarındaki bu değişikliğin sebebi arkadaşı Ayşe’yle yaptıkları ev ziyaretleriydi. O bunları düşünürken Ayşe’den mesaj geldi. Bir aileden bahsediyor, “Yarın işin yoksa beraber gider miyiz?" diye soruyordu.

Ayşe uzun süredir bir dernekte gönüllü çalışıyordu. İhtiyaçlı kişilerin evlerini de birlikte geziyorlardı. Genel durumlarına ve ne ihtiyaçları olduğuna bakıyorlardı. Bazen ihtiyacı olmayan insanlar da başvururdu. İhtiyacı olmadığı halde sırf daha konforlu yaşamak için başvuranları da tespit ediyorlardı ziyaretlerinde.

Meryem, daha öncesinde hayata toz pembe gözlüklerle bakardı. Bu ziyaretler, o gözlükleri çıkarıp daha gerçekçi bakmasına vesile olmuştu. Bir yanı yardım edecekleri için çok mutlu oluyor, bir yanı da hüzünleniyordu. Çok farklı hayatlara şahitlik ediyorlardı beraber. Kendi çevresinde pek göremeyeceği öyküleri dinliyorlar, rutubetli, derme çatma bir evin içerisinde yaşayan ailelerle tanışıyorlardı. Zor şartlar altında çocuklarına kol kanat germeye çalışan anneleri görüyorlardı. En çok o annelerden etkilenirdi. Her şeye rağmen nasıl güçlü kalabildiklerine şaşırıyordu. İsyan ettiklerini de pek görmemişlerdi. Oysa şimdilerde insanlar istediği tatile gidemediği için isyan edebiliyordu. Lüksün içinde bile çok mutsuzlardı. Bu annelerse dernekten geldiklerini duyunca yüzlerinde gülücüklerle kapılarını açıyorlardı. Yardım edilip edilmeyeceğini bilmeseler de mutlular ve her şeye rağmen, nasıl da tebessümlülerdi.

Gittikleri evlerde eşyalar da ilgisini çekiyordu Meryem’in. Çevrenin destekleriyle parça parça toplanmış eşyalardı. Ev sahipleri koltuğun ucunda oturuyorlardı. Eşyaları nasıl aldıkları sorulmasa da onlar, "Sağ olsun komşularımız, iyi insanlar, mahallece toplaşıp beyaz eşya ve mobilyalarımızı getirdiler." diye anlatıyorlardı. O sırada evini düşünürdü Meryem. Koltuğunu kendisi beğenip almıştı. Birkaç sene sonra da sıkılmış, eşine "Acaba koltukları mı değiştirip, yenilesek?" demişti. Ev ziyaretleri sonrası bu sözlerine üzülüyordu.

Eşyalar nasılsa kıyafetler de öyleydi. Çocukların üzerindeki kıyafetler komşunun, çocuğuna küçük gelip getirilen kıyafetlerdi. Çocuklar ise bunu hiç dert etmiyorlardı. Geçenlerde arkadaşı Fatma, modası geçti diye çocukların tertemiz kıyafetlerini toplayıp sağa sola dağıtmış, sonra da yeni dolap düzmek için alışverişe çıkmıştı. Ne farklı hayatlar olduğunu düşünüyordu Meryem. Farklı hayatlar, farklı imkânlar ve de imkânsızlıklar…


Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “İmkânsızlık insanı marifetlendirir.”

Aslında önemli olan imkânlara sahip olunması değildir. O imkâna sahip olunduğu veya olunmadığında verilen tepkidir. Çünkü nihayetinde insan görür ki onu marifetlendiren imkânları değil imkânsızlıklardır. 

Hamur karıştırma makinesi olmayan kadın hamurun kıvamını yakalamada ustalaşabilir. Hesap makinesi kullanmayan öğrenci kısa yoldan dört işlem yapmada marifetlenebilir. İnsana rahatlık sağlayan esas şey imkân değil marifetleridir. Marifetli insan şartlar ne olursa olsun çözüm bulur. Çünkü marifeti altın bir bilezik gibi ışıl ışıl bileğinde, her zaman her koşulda onunladır.

Meryem de görüyordu ki az imkâna sahip olmak sorun değildi. Az şeye sahip olmalarına rağmen, o azlığın içerisinde nasıl marifetli insanlardı. İmkânları yoktu ama marifetleri çoktu. İmkânsızlık durdurmamıştı bu anneleri. Pes etmemiş, mücadele etmişlerdi. Kimisi el işi kimisi yemek yapıp satmış kimisi ise temizliğe gitmişti. Çok imkân sunamasalar da çocuklarını iyi yetiştirmişlerdi.

Sofrasına bakarken bunları düşünüyordu. Günlük koşturmacaya dalınca kendi hayatından çıkıp etrafına bakmaz oluyordu insan. Baksa bile doğru yere bakıyor, kıyasını doğru yere koyuyor muydu? Çünkü insan kendinden daha iyi gördüğü ve daha fazlasına sahip olanla kıyaslamaya meyilliydi. Kıyasladığı kişi kendinden daha iyi olan olunca mutsuzluğa sürüklenir. Sahip olduklarıyla mutlu olamayıp sahip olamadıklarına bakar ve üzülür. Şükür yerine şikâyet başlar. Bu sefer de elinde olanların hayrını görmez. “Onda bu var ama bende neden yok?” ya da “Bende bu kadar var ama onda neden daha fazla var?” soruları düşer içine. Karşılaştığı her zorluğu çok büyük görmeye başlar. Zorluğu aşmaya çalışmak yerine durup kıyas yaparak hayıflanır. İstediği en ufak bir şey olmadığında da mutsuzluktan perişan olur. "Acaba benden daha azına sahip olan var mıdır?" diye düşünmez. Oysa sahip olduklarına şükrettikçe mutlu olur. İmkânı değil, kendi marifetini nasıl arttırırım dedikçe toparlanır. Sorunlar karşısında yılmak yerine mücadele eder.

Meryem’in dönüşümü bu gözlemleriyle olmuştu. Kendi hayatına daha doğru bir gözle bakabilmesi için başka hayatları görmesi gerekmişti. Zamanında sahip olamadığı şeylerin eksikliğini duyarken şimdi o kadar dert etmiyordu. Sahip olamadıkları yerine sahip olduklarına odaklanmıştı. Onlar için şükrediyordu. Böylelikle mutluluğun anahtarının daha fazlası değil de, elde olan olduğunu görmüştü. Her ne olursa olsun mutlu olabilmesini sağlayacak bir marifet kazanmıştı; ŞÜKÜR.

Anahtarını elinde sımsıkı tutarken arkadaşına cevap yazdı; “Olur tabi, çok isterim.”


 ===   

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 


Yahya Hamurcu





6 Yorumlar

  1. Figen Ekame22.09.2024 22:09

    Verilene bir, verilmeyene bin şükür ♥️

    YanıtlaSil
  2. "Çok şükür... Zorluklar yaşasak da bize verilenlere ve verilmeyenlere çok şükür!"

    YanıtlaSil
  3. Açlık marifet demektir. İhtiyacı olmayan insanların marifeti nasıl gelişsin ki

    YanıtlaSil
  4. Çok şükür 🤲 elinize sağlık, ne güzel anlatmışsınız 🌸

    YanıtlaSil
  5. Sibel bslgn25.09.2024 10:57

    Yazarın emeğine düşüncesine sağlık 💐 yazarında söylediği gibi imkanlar mı, marifet mi? Marifet o kadar şahit olduğumuz bir konfor ki ne mutlu marifeti yüksek olanlara🪷
    Tekrar teşekkürler 👏

    YanıtlaSil
  6. Sahip olmadıkları yerine sahip olduklarına odaklanmak... Kaleminize sağlık 🍀

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski