BAŞROLDE OLDUĞUMUZ HAYAT SAHNESİ


BAŞROLDE OLDUĞUMUZ HAYAT SAHNESİ

Başrolde olduğu hayat sahnesinde insanın hem üzüldüğü hem keyif aldığı dönemler vardır. Pınar için bu dönem yazın son zamanlarıydı. Güneşin parlaklığı, kuşların cıvıltısı, hafif rüzgâr esintisi içini ferahlatırdı. Bu dönemde kavurucu sıcaklar yerini, daha serin bir havaya bırakırdı. Bunaltmayan ama keyif veren bir sıcaklık olurdu. Her mevsimden bir parça vardı sanki havada. Yaz güneşine baharın neşesi eşlik ediyor, kışın dinginliği ekleniyordu. Bu seneki tatillerini de özellikle bu döneme denk getirmişlerdi. Eşi bile, “Hayatım seneye yine bu dönemde tatil yapalım. Tüm gün bunalmadan denizin keyfini çıkarmak harika bir şey!” demişti.

İşte böyle bir havada Pınar şezlonga uzanmış kitap okuyordu. Ara ara kafasını kaldırıp denizde babalarıyla oynayan çocuklarını izliyordu. Çocukların keyifli ve mutlu halleri onlara katılma isteği uyandırıyordu.

Tam yerinden kalkacakken bir kız çocuğu dikkatini çekti. Çocuk daha denize girmeden heyecandan sevinç çığlıkları atıyordu. Bir an önce denize girmek istediği çok belliydi. Fakat annesi güneş kremini sürme konusunda kararlı görünüyordu. “Zeynep, tatlım sabırlı ol.” dese de kızın pek dinlediği söylenemezdi. Annesinin kucağında sabırsızlanıp sevinç çığlıkları atmaya devam ediyordu. Pınar başta duruma anlam veremedi. Aslında küçük kız kucak yaşını çoktan geçmiş olmalıydı. Ayrıca öyle coşkulu öyle istekliydi ki! Buna rağmen hala annesinin kucağında olması tuhaftı. Aklından bunlar geçerken küçük kız denizine kavuşmuştu. Sanki kendisi serin sulara girmiş gibi rahatlamıştı Pınar. Küçük Zeynep’in mutluluğu öyle bulaşıcıydı ki ona da tebessüm ettirmişti.

Zeynep’i denizde görünce anlamıştı durumu Pınar. Çocuk yürüyemiyordu ve annesi ona denizde su terapisi hareketleri yaptırıyordu. Bu yöntem ortopedik rahatsızlıklar, serebral palsi, inme gibi rahatsızlıklarda kullanılırdı. Suyun kaldırma kuvveti sayesinde vücudun ağırlığı azalır. Böylelikle normalde yapılamayan hareketlerin yapabilmesi mümkün olur. Pınar’ın kuzeni de bir trafik kazası geçirmiş ve omuriliği zedelenmişti. Bu yüzden bunları biliyordu. Zeynep ve annesi bir yandan hareketleri yapıyor bir yandan da keyifle konuşuyorlardı. Onlar konuşurken Pınar diğer bütün sesleri duymaz olmuştu. Ne dalgaların sesini ne de çocukların cıvıltısını…. Yanı başında bağıran seyyar satıcının sesi bile gelmiyordu kulağına. O anda duyduğu ve gördüğü tek şey Zeynep ile annesiydi. 

Onları izlerken derin düşüncelere daldı Pınar. Kendi çocukları ve denizdeki diğer çocuklar da mutlu gözüküyorlardı. Fakat hiçbirininki Zeynep’in mutluluğuyla yarışamazdı. Zeynep neşeli ve sesli gülücüklerle adeta mutluluk saçıyordu etrafa. Diğer çocuklardan farklıydı. Haliyle sevinci de farklıydı onlardan. Muhtemelen en rahat hareket ettiği zamanlar suda olduğu zamanlardı. Bu yüzden deniz sadece yüzmek demek değildi, hareket edebilmekti.   Kızı hareketleri başarıyla tamamladıkça annesinin de mutluluğu yüzünden okunuyordu. Pınar kendi kendine “Annesi için çok zor olmalı.” diye düşündü. Çok da belli etmeden gözlemlemeye devam etti. Sonra onda da evladı suda oynayan bir annenin mutluluğunu gördü. Bu anne ona hiç de şikayetçiymiş gibi gelmedi. Başrol olduğu hayat sahnesinde payına düşenden razı gibiydi. Memnuniyetini ve şükrünü; hareketleriyle, tebessümüyle, kabullenişiyle fazlasıyla belli ediyordu. Bunlar kendi hayat sahnesinde, “Ben payıma düşenden razıyım.” halleriydi. Rolünün hakkını veriyordu bir anne olarak.

Bir anda aklına kendi anneliği geldi. Bazen yorulunca “Bıktım sizden, yoruldum!” derdi. Düşündükçe içini bir pişmanlık kapladı. Çocukları sağlıklı olmasına rağmen ne kadar az şükrettiğini düşündü. Bazen çok sıkıştıkları için koşa koşa gelirlerdi. Pınar tuvalete gitmek için bu kadar sıkışmayı beklemelerine kızardı.  Meğer bu koşturma bile ne büyük nimetmiş diye düşündü. Ya da evde yerlerinde hiç duramadıkları o anlar… Evi nasıl da birbirine katarlardı. Oradan oraya koşup Pınar’ın başını döndürürler, en sonunda da bu yüzden azar işitirlerdi. Oysaki hakikaten neydi ki kızdığı? Böyle böyle kendi sahnesini düşündü Pınar. Şükürlerini, tebessümlerini ya da şükürsüzlüklerini…

İnsan nimete olan şükrünü sadece diliyle yaptığı şükür sanıyordu. Oysaki en büyük şükür tebessüm ve şikayetsizliktir. Bugün bu hasta kızı görünce daha çok idrak etti bunu. Her insan hem benzer hem farklı birçok imkana sahiptir. Kimileri daha avantajlı gözükse de aslında hayat toplamda çok adaletlidir. Fakat insan sırf verilmeyene odaklandığı için bunu göremez. Oysa her insana verilen imkan verilmeyenden çok daha fazladır. Bu körlük insanı mutsuz, şikayetçi ve şükürsüz yapar. Hayatın içinde bizlere verilen roller vardır. Esas mesele tıpkı Zeynep’in annesi gibi o rolü sevmek ve elden geleni yapmaya çalışmaktır. Çünkü insan kendisine verileni sevmek yerine şikayet ettikçe rolünün hakkını veremez.

Zeynep’in annesini mutlu ve tebessümlü yapan şeyi düşünüyordu Pınar. Sadece rolüne razı olmamıştı, onu sevmiş gibiydi. İşte onu böyle mutlu kılan da bu olmalıydı. Kendi sahnesi için emek verirken tebessümlü ve şikayetsizdi. Sahnesini kabullenmiş, sevmiş, güzelleştirmişti. Her gününden keyif almıştı.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Her sabah uyandığımızda perde açılır ve sunum başlar. Bu sahnede bize verilene razı olmak ve tebessümle ortaya bir şeyler koymaktan daha büyük kazanım yoktur.”

Bir karar verdi Pınar. Her an sahnede olduğunu unutmayacaktı. Her gün o sahnede aktarım yaptığını… Ve sahnesinde ne olursa olsun onu sevecekti, onu güzelleştirecekti. Rolünün hakkını verecekti.

Başrolde olduğumuz hayat sahnesinin hakkını verebilmek dileğiyle...

  ===

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.


 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

Yahya Hamurcu




12 Yorumlar

  1. Kendi sahnesinde başrol olabilenler ancak o sahnenin hakkını verebiliyor, rolünü sevebiliyor. Bunun için başkaların başrol olduğu sahnelerde figüran olabilmeli insan yoksa kendi sahnesinde sadece figüran oluyor... Ne güzel bir yazı... Kaleminize sağlık 🌻

    YanıtlaSil
  2. İnsan sahnesinde rolünün hakkını anlamak için verileni ve verilmeyeni iyi anlamalı, yoksa verilmeyene şikayet etmek çok kolay...

    YanıtlaSil
  3. Verilen rolun hakkini verebilmek ve tebessumlu olmak... çünkü hersey geçicek ! Peki ben bu yolu nasıl geçiricem...cok güzel bi yaziydi cok teşekkür ederiz

    YanıtlaSil
  4. Kendi sahnemizde tebessümle...

    YanıtlaSil
  5. Verilene de verilmeyene de şükür etmek razı olmak

    YanıtlaSil
  6. Başrolde olduğumuz hayat sahnesinin hakkını verebilmek dileğiyle... 🤍

    YanıtlaSil
  7. “Her sabah uyandığımızda perde açılır ve sunum başlar. Bu sahnede bize verilene razı olmak ve tebessümle ortaya bir şeyler koymaktan daha büyük kazanım yoktur.”

    YanıtlaSil
  8. Kaleminize sağlık 🌹

    Ne güzel bir içerik olmuş.
    Herkes kendi sahnesinde baş roldür. Ve bu sahnesinde kendisinden beklenen davranışlar tepkiler vardır . En güzel tepki de belki de ne olursa olsun verilenden razı olup teşebbüsümle şükür edebilmektir.

    YanıtlaSil
  9. Figen Ekame16.12.2024 12:52

    En büyük şükür tebessüm ve şikayetsizliktir.

    YanıtlaSil
  10. Ayşe Budak16.12.2024 14:57

    Hayatımızdski her sahnede bir rolümüz var. Payımıza razı olup hakkını verebilmek umidiyle.... elinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  11. “En büyük şükür tebessüm ve şikayetsizliktir.” Teşekkürler Sevgili Yazar, emeklerinize sağlık. 🌷

    YanıtlaSil
  12. Şükürle sahnemizin hakkını verebilmek..
    Çok güzel bir yazı elinize, zihninize sağlık❤️

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski