Tokat Gibi Vuran Damlalar



Tokat Gibi Vuran Damlalar

Süreyya yağmurlu ve rüzgârlı bir günde yola çıkmıştı. Kafasını yasladığı araba camına, rüzgarın etkisiyle damlalar hızla vuruyordu. Tıpkı kızının söyledikleri gibi yüzüne tokat gibi çarpıyordu. Dışarıdaki fırtına kadar güçlü bir içsel fırtınanın ortasında, kendini çok yalnız hissetmişti. Nasıl dışarı çıktığını bilmeden yola koyuldu. Kendini yazlık evlerine giderken buldu, biraz yalnız kalmayı umuyordu.

Bir saat kadar önce eşini aramış ve “Artık dayanamıyorum, biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var.” demişti. Eşi bu isteğine şaşırmamıştı çünkü Süreyya’nın olanlardan yorulduğunu ve kaçma arzusunu uzun zamandır hissediyordu. Evdeki huzursuzluk, özellikle kızları Mina ile yaşadıkları gerginlik, dayanılmaz olmuştu.

Mina evin en küçük çocuğu olduğundan her isteği yerine getirilmişti. Ancak şimdi, ergenlik döneminin getirdiği öfke ve talepler, herkesin huzurunu bozuyordu. Son zamanlarda anne ve babasına karşı da iyice asileşmişti. İstekleri ne kadar yerine getirilse de bir türlü tatmin olmuyordu. Alınan her yeni telefondan kısa sürede sıkılıyor ve eskiymiş gibi davranıyordu. Kaybettiği eşyaların ardı arkası kesilmiyordu. Süreyya ve eşi, her şeyin zamanla düzeleceğini umarak kızlarının bu davranışlarını görmezden gelmişlerdi. Ancak iş değil düzelmek gittikçe daha da içinden çıkılmaz bir hal almıştı.

Süreyya, yazlık eve doğru giderken, nasıl bu noktaya geldiklerini düşündü. Mina’nın öfkesi ve tatminsizliği, ailenin tüm huzurunu yok etmişti. Küçükken ağlayarak her istediğini yaptıran Mina, bu tavırlarını ergenlik döneminde de sürdürmüştü. Süreyya, kızına her istediğini vererek onu mutlu edebileceğini düşünmüştü. Ama her istek yerine geldikçe  Mina daha fazlasını talep eder olmuştu. Bu döngü, aile içinde derin yaralar açıyordu. Diğer kızlarının da huzurunu bozuyordu.

Kemal, eşinin bu kaçış isteğini anlayışla karşılamıştı. Süreyya’nın bu yolculuğa tek başına çıkmasına karşı çıkmadı. Evdeki huzursuzluk onu da yıpratmıştı. Belki Süreyya bu duruma bir çözüm bulabilirdi. Problemleri çözmek için önce kabul etmek gerekiyordu. Ancak Süreyya, uzun zamandır bu gerçeği görmezden gelmişti. Kızının öfkesini ve taleplerini erteliyor, sorunun zamanla ortadan kalkacağını umuyordu. Her geçen gün durum daha da kötüleşmişti. Büyük kızları Ayşe sık sık uyarıyordu: “Problemi görmezden gelerek çözemeyeceğinizi anlamıyor musunuz?” Bu uyarılar, gerçeği yüzlerine vurur gibiydi. Kızlarıyla yüzleşmeyi nedense hep erteliyorlardı. Peki, insanı bu durumdan çıkaracak olan şey neydi? Problemlerin çözümündeki ilk kapı neresiydi?




Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Problemler çözülmek için vardır. Problemden kaçmak onu büyütür ve çözümü zorlaştırır.”

Her problem kendi çözümü ile gelir. O çözümü görebilmenin de bir bedeli vardır, o da problemi kabul etmek. İnsan bazen yaşadığı durumu kabul etmek istemez.  Karşısındakine öyle düşkündür ki problemi görmek istemez. Yolda bir o yana bir bu yana savrulur. Işığını kaybedince yolun engebesini göremez. Yoldan değil çıkmak, gittikçe derine düşer. Oysa sorunu kabul etmek, çözüm arayışındaki ilk adımdır.

Süreyya, içten içe kaçmanın bir çözüm getirmediğini biliyordu. Kapıdan içeri girdiğinde, “Hayır, dedi geri dönüp buna son vermeliyim. Bu benimle ilgili, diğer kızlarımdan farklı davrandım, farklı sonuç aldım, almaya da devam ediyorum. O zaman ben değişmeliyim.”  

Önce Süreyya ve eşinin tavırlarını değiştirmesi şarttı. Bu farkındalık, belki de Süreyya’nın çözüm yolundaki ilk gerçek adımıydı. Sorunlardan kaçmak yerine, onları kabul etmek ve çözüm arayışına girmek gerekiyordu. İçindeki fırtınayı dindirmek ve ailesine huzuru geri getirmek için toparlanmalıydı.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki "Henüz şartlar seni elemeden sen kendini eleme."

İnsan çaresiz hissettikçe çareden nasıl uzaklaşıyorsa, ümitli olduğunda da çareye o kadar yaklaşır. Problemi kabul ettikten sonra çözümün varlığına inandığında yolu çoktan yarılamıştır.

Fırtına ne kadar güçlü olursa olsun, sonunda dinmek zorundadır. Kendisi ve ailesi için bu fırtınayı dindirmek istiyordu. Süreyya korkularıyla yüzleşmekten çekinmemesi gerektiğini biliyordu. Huzursuz bir soğuk ev, yeniden sıcacık bir yuvaya dönüşecekti. Hedefine ulaşmak için gereken kararlılık ve cesareti kendinde buldu. Geçmişteki acıları geride bırakma zamanı gelmişti.

Tüm gücünü topladı ve “Tam da şimdi HAREREKETE GEÇME ZAMANI…” dedi.


 ===   

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.

 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

 


Yahya Hamurcu













6 Yorumlar

  1. Ayşe Budak14.10.2024 21:55

    Çözmediğimiz her problem bir tarsfta büyümeye devam ediyor. Mutlaka bir çözümü var. Elinize sağlık🌸

    YanıtlaSil
  2. Problemler çözmek için varlar, yaşamak için değil....

    YanıtlaSil
  3. Kaleminize sağlık 🌹
    Problemi tanıdıktan sonra çözüm insana gösterilmeye başlar. Artık yeni adım hemen harekete geçmek.

    YanıtlaSil
  4. Çoğu zaman yaptığımız acı gerçekler
    Problemin üzerini örtüp çözümü dış dunyadaki anlık yatistiricilarda aramak,
    Anlayabilen ve stratejik yaklasabilenlerden olmak ümidiyle

    YanıtlaSil
  5. Figen Ekame15.10.2024 09:26

    Problemlerden göz çeken değil, onları çözerken marifetlenenlerden oluruz İNŞALLAH... Yoksa bu hayat yaşanılmaz bir hale gelir...

    YanıtlaSil
  6. Problemi kabul etmekle başlar çözüm... insan başlangıçta problemi olduğunu anlamaz veya görmek istemez. İsteği ve yaşadıkları farklı yöndedir. Bu sadece bizlere patinaj yaptırır ve günün sonunda yorulur ve farklı çözüm ararız.

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski