YOĞURDUN TUTTU MU, MAYALANDI MI?
Yağmurlu
bir bahar sabahıydı. Öykü’nün heyecandan çok da uyuyamadığı bir geceydi.
Mutfağa gitti, gece mayaladığı yoğurdu
fırından çıkardı. Kırmızı beyaz ekoseli perdeyi araladı. Cam kenarlarına
kurdelelerinden bağladı. Dışarı bakınca yüzü düştü, yağmur yağıyordu. Herkes
ıslanacak, gelinliğim batacak diye geçirdi içinden. Annesi Sultan Hanım yanına
geldi. “Üzülme rahmet yağıyor. Tozla,
toprakla, yağmur suyuyla ıslanalım. En fazla çamur olur, yıkarsın, yıkanırız
geçer. Kaldır başını, düşmesin yüzün.” diyerek sarıldı kızına. Sonra mutfak
tezgâhında duran çiçekli emaye tenceredeki yoğurdu gördü. “Yoğurdun tuttu mu Öykü?” dedi. Öykü, “Evet, artık bensiz yersiniz.” derken gözleri dolmuştu. “Haydi haydi, hem ağlarım hem giderim
diyorsun.” dedi.
Günler
geçiyor Öykü yeni evine ve evliliğe alışıyordu. Önceden öğrendiklerine
yenilerini ekliyordu. Yeni sorumlulukları vardı, farklı bir konumdaydı. Birinin
eşi, bir evin hanımıydı. Eşiyle ve akrabalarıyla iyi bir bağ kurmak istiyordu.
Kendi ihtiyacı kadar karşıdakinin de neye ihtiyacı olduğunu düşünürdü. Tabi
keyifli zamanları olduğu kadar zorlandığı anlar da oluyordu. Hayat böyle değil
miydi? Her öykünün keyifli ve zor zamanları vardı. Kayınvalidesinin Öykü’yle
ilgili söyledikleri, Sultan Hanım’a, çok şükür dedirtiyor, tebessüm ettiriyordu. Öykü, anne-babası ve kardeşlerini
özledikçe ziyaret ediyordu. En çok da Ebru’yu özlüyordu.
Ebru
ailenin üçüncü çocuğu, kazandibiydi. İki çocuktan uzun bir zaman sonra doğan
Ebru’ya kimse kıyamazdı. Abisi, ablası, annesi, babası için o adeta bir sevgi
pıtırcığıydı. Bir dediği iki edilmezdi. İstediği bir bebekse annesine söylerdi.
O almazsa ki çoğunlukla almak istemezdi. Babasına, o almazsa abisi ya da
ablasına istediğini aldırırdı. Sultan Hanım bu durumdan rahatsız oluyordu.
Ancak ev halkına söz geçiremiyordu. Diğer iki evladına davrandığı gibi
davranmıyordu. “Seviyoruz canım, çok sevimli, bu da öyle olsun.”
diyorlardı.
Sultan
Hanım buna anlam veremiyordu. Sevmek bu değil, şımartıyorsunuz dese de zamanla
güç yetiremez olmuştu. Evladına gün
geçtikçe artık sözünü de geçiremez olmuştu. Her istediğini bir şekilde
yaptırıyor ona rağmen memnun olmuyordu. Kim ne istiyor, neye ihtiyacı var
düşünmüyordu. Dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü zannediyordu. Ebru
üniversiteyi ailesinden farklı bir şehirde okumuştu. Okulu iki yıl uzatmıştı.
Okurken ablasına gönderdiklerinin üç katı para gönderiyorlardı ancak
yetmiyordu. Tabi ki ablası ve abisi de destekliyordu. Bir şey söylense resti
çekiyor “Siz beni sevmiyorsunuz” diye
sızlanıyordu. “Hayatın tadını çıkarmak
suç mu, mutsuz mu olayım istiyorsunuz?” diyerek mutluluğu eğlence ve
harcamada arıyordu.
Mezuniyet töreninde ailesi, “Bitirdi ama biz de bittik, hayırlı bir eşi olsa bari…” diye dua ediyorlardı. Son sınıfta tanıştığı Berk’i tören sonrası ailesi ile tanıştırdı. Ebru’nun ailesi, Berk’in yaşam stilini, kızlarına uygun görmedi. Ne var ki hayatı boyunca her istediğini bir şekilde kabul ettiren Ebru yine ailesini ikna etmeyi başarmıştı.
Büyük
gün gelip çattı. Düğün sabahı Ebru da ablası gibi gece mayaladığı yoğurdu açtı.
Keyifli keyifli mutfakta dans ediyordu. “Bugün
en güzel günüm.” diye eğleniyordu. Annesi Sultan Hanım’a sarıldı “Yavru kuşun yuvadan uçuyor Sultanım.”
dedi. Sultan Hanım, “Yoğurt tutmuş mu
kuşum?” dedi. “Ya anne, ben de onu diyecektim. Bu yoğurt tutmamış,
denemek istedim olmadı. Niye öyle oldu ki?” Sultan Hanım bir yoğurda baktı,
bir kızına:
“O kadar çok nedeni var ki, zamanla anlayacaksın, hangi birini sayayım?
İnsan bazen kolay yoldan, bazen ise zor yoldan öğrenir. Kimisi ise hiç
öğrenemez. Sor, öğren, anla, danış olur mu? Olmuyor diye koyuvermek yok!
Anlaştık mı? Evlilik de, ilişkiler de, sevgi de, yoğurt gibi emek ister. Sevmek
ve sevilmek istersin değil mi? O zaman hem kendi ihtiyacının hem de insanların
ihtiyacının ne olduğunu anlaman gerekir.
Her
anne her baba evladının iyiliğini ister. Ancak sevgi; sevdiğinin faydasına mı, zararına mı düşünmeden her istediğini yapmak değildir.
· İnsanın
hayat mücadelesini elinden alacak kadar imkân sunmak; sevgi midir?
· Sadece
kendi isteklerini düşünmek ve düşünülmek istemek sevgi midir?
· Peki,
sevgi nedir ve nasıl elde edilir?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki:
“Sevgi, saygı ve güven kazanılır.”
Yani insan isterse sevilesi bir
insana dönüşebilir.
Senin
sevdiğinin ihtiyacı ne; hiç düşündün mü?
Doğru
kıvamı yakalayıp iletişimde, ilişkide mayası tutanlardan olabilmemiz dileğiyle…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
İnsanın hayat mücadelesini elinden alacak kadar imkân sunmak; sevgi midir? Şu dönemde her anne babanin düşünmesi gereken çok önemli bi vurgu, yüreğinize sağlık
YanıtlaSilSevgi, saygı ve güven kazanılıp aynı zamanda kaybedilen bir şey ise; kazanmak için bedel ödemeli,çaba sarfedip emek vermeli ... Kaybetmemek için de aynı titizliği göstermeli...Oysa insan o bedelleri ödemediği gibi bunları talep ederek itici olurken üstüne üstlük şikayet edip sızlanmayı seçti...
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌹
🍀👍🏻🌸
SilKaleminize sağlık 🌹
YanıtlaSilİlişkilerde ihtiyaç gördüğümüz kadar değer görürüz …
İlişkilerde kıvamı tuttarabilenlerden olmak ümidiyle
YanıtlaSilİnsan doğru zamanda ve yerde bedel ödediğinde sonraki karşılaşacağı zorlukları daha rahat karşılayabiliyor. Kaleminize sağlık 🌻
YanıtlaSilKaleminize sağlık, keyifle okudum 🌸
YanıtlaSilSevgi, saygı ve güven kazanılır. Nasıl mı? İnsan kendine değil karşıdakinin ihtiyacına odaklandikca kazanabilir. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilYoğurdun mayalanması için sıcaklığın kıvamına ihtiyacı var aynı şekilde ilişkilerinde bir kıvamı var o kıvamı yakalayamazsam yoğurt gibi tutmaz ilişkiler
YanıtlaSilİlişkilerde kıvam ne kadar da önemli… kaleminize sağlık
YanıtlaSil