SALÇA LEKESİ
Akşam yemeği sonrası sofrayı
topluyordu Tülin. Yemeği küçük bir tencereye aktarırken elindeki kaşığı az
kalsın düşürüyordu. Yemeğin yağlı, salçalı suyu kaşığa bulanmıştı. Az kalsın
yeni silinmiş halısına da bulanacaktı! Neyse ki düşmeden yakalamıştı kaşığı.
Fakat ilkinde şansı yaver gitse de ikincide öyle olmadı. Bulaşıkların arasında
yerini alan kaşık yere doğru kaydı ve düştü. Az önce kaçındığı sahne
gerçekleşmisti işte. Halı, mutfak dolapları, her yer salça olmuştu.
Normal bir günde bu kadar
takılmazdı olana ama bugün çok takılmıştı. Dünyası başına yıkılmıştı sanki.
Öyle derinden iç çekmişti ki... Eşi ne olduğunu anlamak için gelmişti.
-Hayatım, ne oldu? Bir şeyin
yok değil mi?
-Yok yok. İyiyim. Ben iyiyim de
şu halıya dolaplara baksana! Berbat oldu her yer!
-Olsun canım, hallederiz. Ben de
bir şey oldu sandım.
-Bir şey oldu zaten Hayri.
Görmüyor musun canım her yer salça lekesi!
Tülin hışımla çıkmıştı mutfaktan.
Eşi Hayri ise karısının arkasından bakakalmıştı. Onun neden bu kadar
sinirlendiğini anlamaya çalışıyordu. Karısı neden bu kadar üzülmüştü? Neden bu
denli sinirlenmişti? Normalde böyle şeylere pek takılmazdı. Hemen yapılması
gerekeni yapar geçerdi. Onu sinirlendiren, üzen şey başka bir şey olmalıydı.
Tülin sahiden de bu duruma sinirlenmemişti
aslında. Bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Öncesinde yaşadıkları birikmiş,
artık patlamasına sebep olmuştu. Son birkaç günü hep böyle örneklerle doluydu
Tülin’in. İstemediği ama müdahale edemediği olaylar gelmişti başına. İrili
ufaklı olaylardı bunlar. Tek başına mesele dahi etmeyeceği ama tekrarlandıkça
onu bunaltan olaylar…
Bahar temizliğine girişerek başlamıştı haftasına. Havaların ısınmasıyla temizlik planını kafasına koymuştu. Köşe bucak temizlik yapacak, evini gelen bahara hazırlayacaktı. Hem hafta sonu yatılı misafirleri de gelecekti. Öncesinde hazırlık da yapmış olurdu. Temizlik her zaman rahatlama demekti onun için. Ama bu sefer öyle olmamıştı.
Planlarının istediği gibi gitmemesi Fatma ablayı aramasıyla başlamıştı. Fatma abla yıllardır temizliğe
yardıma gelirdi. Tülin yine destek için onu aramıştı. Fakat aradığında Fatma
ablanın bel fıtığının tuttuğunu duydu. Kadıncağızın öyle ağrıları oluyordu ki
temizliğe gidemez olmuştu. Neyse ki tedaviye başlamış diye düşündü Tülin. Kendi
annesinin de bel fıtığı vardı. Tülin nasıl ağrı yaptığını, insanı nasıl
zorladığını biliyordu. Üzülmüştü Fatma abla için. Temizliğe gelince, “Ne
yapalım bu sefer de böyle olsun. Ben kendim hallederim.” diye düşündü. Böyle
düşünerek başladı işe. Derken bir diğer aksilik yaşandı. Temizliğe başladığı
gün okuldan aradılar Tülin’i. Kızının hasta olduğunu söylediler. Bütün sınıf
arkadaşları gibi kızı Ayşe de hasta olmuştu işte. Üstelik öyle ateşi çıkmıştı
ki doktor Ayşe’yi hastaneye yatırmanın daha uygun olacağına karar vermişti. Üç
gün sonra Ayşe anca kendini toparlamıştı.
Yorucu geçen üç günün ardından
evlerine döndüklerinde yarım bıraktığı işler gözlerinin önüne serilmişti. Ayşe
kendini toplamıştı, artık Tülin evin işine geri dönebilirdi. Öyle de olmuştu, yarım
bıraktığı işleri bir bir yapmaya koyulmuştu. Her şey tam olsun diye öyle
uğraşıyordu ki! Yorgun geçen üç günün üstüne bir de bu yorgunluk ağır gelmişti.
Her yeri ağrıyordu. Tülin kendini çok halsiz hissetse de artık inada
bindirmişti. Aklında hep “Her şey bitmiş ve çok güzel olmalı!” cümlesi
tekrarlanıyordu. Her şey mükemmel olmalıydı!
Hayatta bazen güzel günler olur ve
bazen de diğerine kıyasla kötü günler. Güzel haftalar, kötü haftalar... Tıpkı
hava olayları gibi aslında. Her zaman güneş açmaz, bazen de bir anda yağmur
yağar. Öyle zamanlar vardır ki insan ne
yaparsa yapsın o gün kötü geçer. Ne kadar çabalasa da hedefine yaklaşamaz.
Elinden geleni ortaya koysa da işler istediği gibi gitmez. Bu durumda
hatırlaması gereken ise; hayatta her şeyi kontrol edemeyeceği
gerçeğidir. Böylesi zamanlarda yapılacak tek şey, kabullenmektir.
Tülin de böyle günlerden birini
geçiriyordu aslında. O mükemmele odaklanıp onu istedikçe zıddı olmuştu. Aslında
yaşadıkları küçük meselelerdi. Ama öyle üst üste gelmişti ki bütün planını
bozmuş, isteklerini engellemişti. O en iyisi için uğraştıkça yaşadığı olaylarla
isteğinden uzaklaşmıştı. İşte halıdaki o salça lekesinin anlamı buydu. Hayri
Bey ne kadar anlamasa da o bardağın son damlası olmuştu. Yaşanan
talihsizliklerin gözle görünür izi olmuştu. Bu yüzden de Tülin’i yıkmıştı.
Küçücük mesele böylece büyük bir mesele haline gelmişti.
Tülin’in bu gerçeği fark etmesi
ise bir hayli zamanını almıştı.
Hayatta kimi zaman işler bizim
istediğimiz gibi gitmez. Hatta tam tersi uğraşırız, didiniriz aksilikler üst
üste gelir. Oysaki sonuçlar bizim kontrolümüzde değildir. O yüzden yapabileceğimiz şey mükemmeli yakalamak değil elimizden gelenin iyisini yapmaktır.
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Sonuçlar bizim kontrolümüzde değildir. O yüzden yapabileceğimiz şey mükemmeli yakalamak değil elimizden gelenin iyisini yapmaktır.
YanıtlaSilİnsanı en çok yoran mükemmeliyetçiliktir
Silİnsan elinde olanın en iyisini yapıp sonra arkaya yaslanıp beklemeli :))) bazıları için zor ama
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌹
YanıtlaSilİnsan ancak sebepleri değiştirebilir
, sonuçları değil. Bu yüzden sebeplere odaklan ne modunu düşürme !
Insan kusursuz olmaya çalıştıkça kusurlar aksilikler peşini bırakmıyor. Mesele herseye yetişmek değil, elinden geleni yapabilmek, o sürecin keyfini çıkarabilmek...
YanıtlaSilHayat bize yetiştirmek ister ;)
YanıtlaSil