İNSAN
DOĞANIN ÖZÜDÜR
Aylin
şehir hayatının gürültüsünden ve yoğunluğundan bunalmıştı. Sabahları beton
binaların arasından yürüyerek işe gidiyor, gün boyu bilgisayar ekranına bakıyor
ve akşam eve dönerken kalabalığın içinde kayboluyordu. Son zamanlarda içini
dolduran bir boşluk hissi vardı. Ne kadar uğraşsa da bir şeyler eksikti.
Bir
gün eski bir arkadaşından gelen mesajla hayatı değişti. “Köye gel, doğayla
biraz vakit geçir. Sana iyi gelecek.” diye yazıyordu. Aylin, biraz tereddüt
etse de hafta sonu için çantasını hazırladı ve çocukluğunun geçtiği köye doğru
yola çıktı.
Köye
vardığında, onu tertemiz bir hava, kuş cıvıltıları ve toprağın o kendine has
kokusu karşıladı. İlk başta telefonunu çıkarıp sinyalini kontrol etti ama
ekranına baktığında içinden bir ses, “Bırak artık şu ekranı, gerçek dünyaya
dön.” dedi. O an telefonunu kapatıp çantasına koydu ve doğaya teslim olmaya
karar verdi. Aylin o içindeki boşluk hissinin doğaya kavuşunca geçtiğini fark
etti.
Ertesi
sabah erkenden uyandı. Gün ışığı odasına yavaşça süzülüyor, dışarıda bir horoz
ötüyordu. Şehirde hep bir gürültüyle uyanan Aylin, uzun zamandır böyle huzurlu
bir sabah yaşamamıştı. Kahvaltıdan sonra, çocukken en sevdiği yere, derenin
kenarına gitmeye karar verdi. Ayakkabılarını çıkardı, suya dokundu. Su serindi
ama bir o kadar da huzur vericiydi.
Köyde
geçirdiği birkaç gün boyunca toprağa dokundu, taze meyveler yedi, yıldızların
altında uyudu. Zamanla anladı ki insan doğadan uzaklaştıkça kendisinden de
uzaklaşıyordu. Doğa sadece bir kaçış yeri değil, aslında onun özüydü.
Aylin
şehre döndüğünde, kendini hiç olmadığı kadar huzurlu hissediyordu. Köyde
geçirdiği birkaç gün ona doğanın önemini hatırlatmış, beton duvarlar arasında
kaybettiği kendisini yeniden bulmasını sağlamıştı. Ama şehirdeki hayat kaldığı
yerden devam ediyordu. Gürültü, trafik, kalabalık… Birkaç gün sonra eski
düzenine dönmeye başladığını fark etti. Sabahları yine aceleyle uyanıyor,
gününü bilgisayar ekranına bakarak geçiriyor, akşamları eve yorgun dönüyordu.
Bir
akşam işten eve dönerken bir vitrine takıldı gözü. İçeride insanlar, doğa
fotoğraflarıyla kaplı duvarlar arasında bir şeyler konuşuyorlardı. Camın üzerindeki
yazıyı okudu: “Doğa ile Uyum Semineri’’ Bir an duraksadı. İçeri girip
girmemek arasında tereddüt etti. Ama içinden bir ses ona “Denemelisin.” diyordu.
İçeri
girdiğinde, odanın ortasında toprak dolu büyük bir masa vardı. Etrafında ise
insanlar elleriyle toprağı yoğuruyor, bazıları küçük saksılara bitkiler
dikiyordu. Eğitmen, “İnsan doğadan
koptukça mutsuz olur. Çünkü biz doğanın özüyüz.” diyerek gülümsedi. Aylin
bu sözleri duyduğunda köyde hissettiği huzuru hatırladı.
O
gün hayatında yeni bir sayfa açıldı. Haftada birkaç gün bu seminere katılmaya
başladı. Kendi balkonuna küçük saksılar aldı, işe gitmeden önce ellerini
toprağa değdirmeyi alışkanlık haline getirdi. Hatta günlük doğa yürüyüşleri
yapmaya başladı. Yürüyüş yaparken
doğayla ilgili çok şey fark etmeye başlamıştı. Yaprak döken ağacın yaprak dökmeyen ağaçtan
farkını düşünmeye başladı. Bitkilerin uçları nasıl başlar, nasıl devam eder?
Yumuşak mı sert mi?
Aylin,
yıllarca eksikliğini hissettiği şeyi sonunda bulmuştu. O artık doğaya başka
bakmaya başlamıştı. Doğanın sadece bir ziyaretçisi değil, bir parçasıydı. Biliyordu
ki, doğa insanı hiçbir zaman terk etmezdi. Yeter ki insan da doğayı unutmasın.
Çünkü
insan doğanın özüydü…
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?